Hanzade Servi,
her sayıda birbirinden komik ve çok farklı tiplemelere hayat veriyor.
Benim en çok güldüklerimin başında 'Gezenen adam' Yoldaş Aşınmaz geliyor. Epeyce müdavimi olan kendi bloğu da var...
"hanzades.blogcu.com"
Gezenti
“Ah!”
Yeter ama artık. Haritada Aptal Yolcu Kalesi ismini okuduğumdan beri başıma gelmedik kalmadı.
Tam dört saat, keçilerin bile adım atmaya tenezzül etmeyecekleri bir yolda araba kullandım.
Hâlâ durduğum yerde zıplıyorum. Muhtemelen dışarıdan bakıldığında, kanı kaynayan bir
Karadenizli gibi görünüyorum. Tam bir kayanın dibine oturmuş, bilgisayarı açmıştım ki,
veledin teki kafama taş atmaya başladı. Hepsini de denk getiriyor mendebur! Bir yandan da,
Hababam Sınıfı’ndaki o çocuk gibi gülüyor.
“Kale nerede?” dedim.
“Adı neredeyse orada” dedi. Geri zekâlı mı, filozof yavrusu mu anlamadım.
Zaten köyün adı da bir acayip: Eşekoğulları. Pardon o köyün değil, az ötedeki
sucuk fabrikasının adıymış. İnsanlardaki bu kale takıntısını da hiç anlamam.
Kale, şelale, mağara… Ne duysalar, sırt çantasını takıp koşarlar. Sonra bekar
bir ayının bile kiralamayacağı bir mağaranın resimleri çekilir; evdeki musluğunuzun
bile ondan fazla su akıttığı şelaleye, sanki Everest’e tırmanılmış gibi gururla bakılır.
Köyün adı Tezekevler’miş bu arada. Haritada Tezekevler koordinatları içinde,
kocaman Aptal Yolcu Kalesi yazıyor. Ve kendisinin, tam da şu an durduğum
yerde olması gerekiyor. Ama etrafta hiçbir şey yok. Hiçbir şey yok derken, cidden hiçbir şey yok.
“Ah!”
Ulan velet, kaleyi bulduğum gibi ilk iş, seni ayaklarından tutup surlara asacağım.
Artık gezi prosedürüne geçmem lazım. Köy kahvesini bul, “Merhaba ağalar” de, kaleyi sor.
Onlar da köylerine gelen bu gazeteciyi bağırlarına bassınlar; “Gel oğul” desinler, kalenin hikayesini anlatsınlar.
“Merhaba Ağalar!”
“Hahahahahaha…”
Evet, aynen böyle oldu. Hepsi suratıma bakıp gülüyor. Palyaçoların işi cidden zormuş.
Ama onlar en azından milletin neye güldüğünü biliyorlar.
“Aptal Yolcu Kalesi?”
“HAHAHAHAHHAHAA…”
“Hay Eşekoğlu Sucuk Fabrikası’nda çalışasıcalar!” (Demedim tabii öyle. Dermiş gibi baktım.)
“Gel oğul!”
Hah, şöyle. Yaşlı adamın yanına gittim, çayımı söylediler. Oh be, köye gelmiş gazeteci havasına girdim.
“Aptal Yolcu Kalesi’ni arıyorum.”
“Sen neredeysen oradadır.”
“Nasıl oluyor o?”
“Adı gibi oluyor.”
Köy yerindeki fazla oksijen, jeton düşme hızını da etkiliyor. Bir Allah’ın kulu da çıkıp olmayan
kalenin adını haritadan sildirmez mi? Yoo, niye sildirsinler, adamlara eğlence çıkıyor.
Ama bu köyden haber yapmadan gitmeyeceğim.
“Eşekoğlu Sucuk Fabrikası? Hani tabelası var şurada?”
“HAHAHHAHAHA…”
“Ah!”
Dört saatlik hoplak dönüş yolculuğunun ikinci saatinde, köye doğru ilerleyen başka bir arabayla karşılaştım.
“Aptal Yolcu Kalesi yakında mı?”
“Evet, çok yakında…”
“Sağ oluuun…”
Hayır, hiç de adi bir insan değilim ben. Biz neredeysek kale de orada değil mi? Yakın yani. Bizde yalan yok.
Hanzade Servi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder