SIRA BAYRAĞA MI GELİYOR
Ne büstleri dikmek sevgi belirtisidir ne de yerlere yıkmak nefret...
Bu ülke yıllardır Atatürk büstleri, resimleri, afişleri sorun oldu. Öyle resimler, afişler yapıldı ki, Mustafa Kemal’in yüzünü bile unutturdu.
Ama bir saygıydı, kurucuya bir şükran ifadesiydi, susuldu.
Bu durumdan şikayetçi olan bir çok insanın olduğu da biliniyordu.
Göstermelik bir saygının “devlet” zoruyla yapıldığı izlenimi de ağır basıyordu.
Buna karşı koymayı da 5816 sayılı yasa engelliyordu.
İş buraya kadar zaten mevcut olan durumdu ve bundan yararlanma zamanı gelmişti.
İşte Avrupa Birliği Komisyonu, inceleme raporuna, Türkiye’nin çözüm bekleyen bir çok “sorunu” yerine “ifade özgürlüğünü kısıtlayan” bu yasal düzenlenmenin kaldırılması talebini koydu.
Kokareçi kaldırmayla aynı kefeye sokuşturdu yani.
Dikkat edin, Atatürk’ü eleştirmenin değil, hakaretin serbest bırakılmasını “düşünce” özgürlüğünün içine kattı.
Sokaklarda hayvan boğazlamaya henüz yasak yok.
Eğitimin 40’ar kişilik sınıflarda, öğretmensiz yapılmasına da ses yok.
Sokak çocuklarının birer birer telef olması da AB Komisyonu’nun ilgi alanı dışında.
Milletvekili dokunulmazlığı deseniz, umuru değil.
Yolsuzluklar? AB’ye ne...
Yoksulluk sınırı? O, memleketin “içişleri”. Karışmak olmaz.
Yasaklanan kitaplar, tutuklanan yazarlar, hedef gösterilenler?
Onlar düşünce özgürlüğü kapsamında sayılmaz. Onlar belli bir amaca hizmet eden “militan” grubu. Bu gruplar AB Komisyonu’nun yalnızca anarşiden sorumlu “departmanını” ilgilendirir. Eğer “ülke bütünlüğü”, “milli sınırlar” falan denecek olursa, işte o zaman AB Komisyonu devreye girecek ve bunun hiç de sanıldığı gibi ülke bütünlüğünü hedeflemediğini söyleyecektir.
Ama resimler, heykeller rahatsız etti “can” dostlarımızı.
Onlar bu ülkede her şeyin “güllük gülistanlık” olmasını arzu eden “yabancı” dostlarımız. Bizim iyiliğimizi bizden daha fazla düşündükleri çok açık. Şimdi ülkenin her şeyi, tüm özgürlükleri, demokratik açılımları, insan hakları yerine oturdu, ama o duvarda asılı olan resim yok mu, ah o yok mu...
İşte bütün bu geri kalma süreci, adaletsiz gelir dağılımı, payanda vurulmuş hukuk, susturulmuş üniversite, tarikat atamaları, cinayetler, yoksulluğun getirdiği cinnetler, bir otobüs biletinin bir dolardan fazla olması, aylık gelirin beş yüz doları bile bulmaması, genç nüfusun artık kahvelerde sigara içilmediğinden (bir önemli konu da buydu biliyorsunuz), evinde “online” okey oynaması, kitap fiyatlarının dört kilo eti geçmesi...
Bütün bunların önemi yok.
Bunlar bir ülkenin iç işleridir ve AB Komisyonu, “ilkeli” bir kuruluş olduğundan bunlara karışmaz.
Varsa yoksa, ülke bütünlüğünün çimentosu olan o resim...
O heykel...
O artık neye benzediği bile bilinmese de apartmanlardan sarkan posterler...
Sıra bayrağa geliyor haberiniz ola.
Rengini beğenmeyebilirler.
A. Mümtaz İdil
odatv.com
19 Ekim 2009
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder